Eğitimin üç sacayağından ikisini oluşturan en önemli unsurların yani öğretmen ve öğrencilerin 8-9 aylık koşturmacanın ardından yaz tatiline girmelerine az bir zaman kalmışken karşılaştığım ve cehaletle bir kez daha savaştığım üzücü bir olayı anlatmak istiyorum.
Geçenlerde Ferhat arkadaşımın dükkanında birkaç kişi oturmuş hasbihalleşiyorken; sözüm ona adamın (!) biri öğretmenlere karşı açmış ağzını yummuş gözünü, sol şeridi de kapatmış resmen hız ihlali yaparak içeri girdi. Adam sanki bir ton dayak yemiş gibi feryat ediyor desem yeridir: “Yok böyle eğitim mi olurmuş da, yok bu öğretmenler ne işe yarıyormuş da, yok okulda eğitim yerine başka bir şey yapılıyormuş da, ben bu çocuğun öğretmeninden bıktım da, zırt pırt böyle ödev mi verilir de, bu kırtasiyelerle internetçilerle ortak mı da vs vs. ağzına geleni sayıyor. Biz tabi kendi sohbetimizin yarım kaldığını falan da unutarak donakaldık. Esnaf arkadaşım müdahale ederek “Dur abi napıyon bak burada da bir öğretmen abimiz var, sakin ol.” deyince biraz daha kısık sesle devam etti. Bir sövmediği kalmıştı çok muhterem (!) hemşerimin, belki de tam sövecekken dayanamayıp müdahale ettim: “Dur hemşerim sakin ol hele bir gel otur bir soluklan bakalım. Nedir ne değildir, meslektaşlarımızdan birisi bir şey mi yaptı sana da bu kadar veryansın ediyorsun?” demeden edemedim. Adamın bu kadar bağırıp çağırmasının sebebi hemen anlaşıldı. Meğerse arkadaşın çocuğunun öğretmenleri ödev veriyormuş, çocuk da bu ödevleri araştırmak için internete gitmek zorunda kalınca her gidişinde bir miktar para gerekiyormuş da, bu kadar sayfa ödev mi olur da, bu çocuklar kendileri araştırıp öğrenecekse öğretmenin ne işi varmış da bilmem ne de vs vs. saydı durdu. Durumu şimdi anlaşılmıştı bu elektriği bir hayli yüksek elektrikçi arkadaşın. Daha doğrusu Yerköy ağzıyla “Garın ağrısının sebebi internete verdiği paraymış çok muhterem arkadaşın (!). Konuşmanız bitti mi diye sordum. Evet hocam bitti buyur bir şey mi diyecektin deyince dayanamayıp bu sefer de ben sazı aldım elime ve dedim ki : “Bak arkadaşım, ben de öğretmenim, ben de zaman zaman çocuklarınıza gençlerimize ödev veriyorum;benim gibi pek çok arkadaşım da bu ödevleri veriyordur eminim. Biz bu ödevleri çocuklarınıza zul olsun diye vermiyoruz, ya da kırtasiyelerle ve internet kafelerle ortaklığımız olduğu için de vermiyoruz. Daha iyi yetişmeleri, konuyu araştırıp daha iyi kavramaları ve pekiştirmeleri için yani ihtiyaç duyulduğu için veriyoruz. Yani senin sokak ortasından buraya kadar öğretmenlere küfreder gibi bağıra çağıra gelmene gerek yoktu. Okula gidip bu durumun sebebini çocuğunun öğretmenine sorsan emin ol gerekli açıklamayı yapardı. Hem bu öğretmenler madem sizin gibi dar düşünceli üstadların (!) deyimiyle yatarak para kazanıyor da, bu memleketin hakimi, savcısı, doktoru, öğretmeni, müdürü, amiri, memuru vs. bunca meslek sahibi insanlar uzaydan mı geliyor. Bu öğretmenlerin elinin altında yoğrulmadan analarından hali hazırda bu şekilde mi doğuyorlar da bu kadar günahını alıyorsunuz bu insanların. Hem sen üç liradan kaçıp evine internet almıyorsun. Bazen daha çok para vermek zorunda kalıyor ve bununla da kalmayıp çocuğunu o sanal alemdeki her türlü sapıkça, gayri ahlaki tehlikelerle baş başa bırakıyorsun. Çocuk da kendisi gibi üç beş arkadaşını alıp ödev bahanesiyle internetlerde counter strike, Star Wars, PS 3 gibi oyunlarla zamanını geçiryoru. Eve geç gidince de zılgıtı yememek için öğretmenim çok ödev verdi, anca araştırdım buldum deyip ihaleyi öğretmene yıkıyor maalesef. Sonra da sen sorup sorgulamadan suçu öğretmenlere atıyorsun; ne kadar kolay değil mi karalamak, paralamak. Yazık günahtır, bu kadar aşağılanmayı hak etmiyoruz biz. Şu anda memurlar arasında en az maaş alan bizleriz, bunun da gerekçeli sebebi, çok kadroya sahip olmamızmış, en ufak bir maaş artırımında ekonomi çökermiş de bilmem neymiş. Böyle bir gerekçe olabilir mi sana soruyorum. Bir ülkenin geleceğine öğretmenler şekil verir unutmayın, bizler yine elini vicdanına koyarak insan yetiştirmenin verdiği sorumluluğu hissederek, başkaları gibi grev falan da yapmadan işimizi adam gibi yapmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin Ulaştırma Bakanı bile kendi hava yollarının meslekte iyileştirme grevi sebebiyle yaklaşık bir saat gecikmeli uçuruluyorsa, bu öğretmenlerin kalem bırakmasından korkmak lazım aslına bakarsanız. Ama dediğim gibi bizler yine sabr ü sükût ediyoruz. Bu durumda da size düşen sevmiyor ya da saygı duymuyorsanız da en azından sessiz kalmaktır diye düşünüyorum…”
Bu konuşmamızdan sonra sevgili ve çok muhterem hemşerim azıcık utanmış olacak ki, hocam ben sizin gibi fedakâr hocalarıma saygı duyuyorum, sizleri tenzih ediyorum falan demeye başladı ama nafile. Maalesef diyeceğini demişti zaten. Bakış açısını ve onun gibilerin gözündeki konumumuzu göstermişti bir kere bize. Yazıklar olsun dedim içimden. Umarım bir gün herkes hak ettiği konuma ulaşır ve bu pozisyonlara düşmekten kurtarılır. Selam ve saygı ile…