Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Yaşamak ama nasıl ???

Yaşamak, bu fani dünyada

Yaşamak, bu fani dünyada Allah’ın insana bahşettiği en güzel olgu olsa gerek sevgili hemşerilerim. Başlığımızda da belirttiğimiz gibi “yaşamak, ama nasıl yaşamak?”
Bir kere insan, yaratılanlar içerisinde en şerefli ve en onurlu olarak yaratılan en kıymetli varlıktır. İlçemizde geçen ay yaklaşık 3 hafta süren “Kutlu Doğum” haftasında bu konu ayrıntılı olarak değerlendirildi biliyorsunuz. Mademki en şerefli kılındık, mademki melekler bile bizi kıskanıyorsa, bizi böyle kıymetli yaratanın hatırına bari olsun O’na layık olarak yaşamalıyız. Hepimiz geldik gidiyoruz işte bu HAYAT denilen iki kapılı handa. Kimimiz doğarken şanslı olup pek sarsılmadan ilerliyor, kimimiz bırakın ayakta kalmayı zaten yerde sürünerek doğduğu için ayakta kalmanın ne anlama geldiğini bilmeden ilerliyor işte bu yolda… Hülasa, bu ÖMÜR DEDİĞİN öyle ya da böyle geçiyor efendim. Önemli olan bu handan göçüp giderken güzel izler ve anılar bırakmak. Yaşlandığımızda ne güzel bir yaşam sürdüm diyebilmek.
Tüm olumsuzluklara rağmen, ayağımıza takılan her çakıl taşına, en yakınlarımızdan yediğimiz DERİN KAZIKLARA, başımıza gelen tüm musibetlere rağmen hatta her şeye rağmen YAŞAMAK; ama dimdik ayakta ve boyun bükmeden ezilip büzülmeden hamd ederek ve düşmemizi bekleyenlere inat YAŞAMAK gerek… Nazım’ın da dediği gibi YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM…
Yaşamaktan Korkmayacaksın diyor başka bir şair de…
sessiz sessiz yudumlayacaksın acıyı
yaşlı anaları kadar Anadolu’nun çilekeş olacaksın
katlayıp koyacaksın gözyaşını mendiline
sızlanmayacaksın…

Çok sevdiğim bu şiiri sizlerle de paylaşmak istiyorum. Sağlıklı, huzurlu, umutlu ve dürüst kalmanız dileğiyle. Selam ve saygı ile…
Yaşamaktan Korkmayacaksın Derdi
yaşamaktan korkmayacaksın derdi babam
sessiz sessiz yudumlayacaksın acıyı
yaşlı anaları kadar Anadolu’nun çilekeş olacaksın
katlayıp koyacaksın gözyaşını mendiline
sızlanmayacaksın

solmasın diye şafağı doğan günün, umut çoğaltacaksın dilinin altında
bir sözcükle buzları eritecek, toprağa cemre düşüreceksin
aydınlığın güllerini dikip hayatın güneşsiz yanına
çeliğine çifte su vereceksin
yaprak olup dal ucunda yeşereceksin
karışacaksın erguvanlara coşacaksın
ağıtlar yakmak yakışmaz sana
aynaları kıracaksın, daha ilk adımda vuracaksın ölümü
bencilliğin umudunu, hırsın sevincini yenip
bir çocuğun canına can katacaksın

ilenmelerin olmayacak, girmeyeceksin ince hesaplara
geçeceksin yılanların, yalanların yaşadığı sokakları
saçaklarında maviler sarkan çatılara konacaksın
korkmayacaksın
şeytan kovalasa da gölgeni, mermerleşse de güvendiğin çehreler
değişse de ağızlarda yarınları anlatan sözler
asiliğini takınıp kalbini tutacaksın çeşmenin gözesine
yudum yudum içip iyimserliği dudaklarından bal akıtacaksın
nefesin sıcaklığında demlenerek gönlünün dolduğunu hissedeceksin
böleceksin kalbinin atışını hecelere, paylaşmayı bileceksin
“seni seviyorum” diyeceksin yüz bin kere
vedalaşmaların kalıcı olmayacak, yaslanmayacaksın keşkelere

yasaktır adam öldürmek, insan olan insanlar için, yıldızlar kadar uzaktır
alacaksın bütün dünyayı insanlığın yatağına
yaralarını saracaksın
taşlara tutunan yosun olmayacaksın
kusursuz, sorunsuz, dupduru aralayacaksın cennetin kapılarını
her coğrafyadan bir renk alıp hırkalar öreceksin
giydireceksin yurdunun sırtına
susacak savaşlar, dinecek kıyımlar
canlardan can yolunmayacak göreceksin

ayıplı yüzle dolaşmayacaksın, semaha duracaksın turnalar gibi
bir hücreni taşır gibi avuçlarında, taşıyacaksın ciddiyeti
künyen meşrebin olacak göreceksin
kibarlık olsun diye iki büklüm ona selam
buna temenna etmeyeceksin, gülmeyeceksin zoraki
ve hayatın her karesine dizip formaliteyi
yanlış fotoğraflar çektirmeyeceksin
titreşmesin diye dallar, dökülmesin diye kuşlar
damarda bıçaktır kuşku, yıkıp tabuları devrimler yapacaksın
dönmeyeceksin bozuk plak gibi geçmişin yörüngesinde
kin ve nefretle mayalı divanı, fermanı, şahı, şahbanı yıkacaksın
kurup cinnetin saatini; şıhları, şahları gömeceksin toprağa
yaslanıp inancının omurgasına
güneşi doğurup ay ışığı yaratacaksın ellerinde
salına-büküle akacak suyu aydınlığın
geçti tapınma çağı; yüzün ak, alnın açık olacak
sırtını dayayacaksın barış öpen rüzgâra
dokunduğun her yer kırmızı karanfile duracak
zaman aşka duracak içindeki sevgiyle
yok olacak karlı kaygılar
ne liman arayacaksın sığınmaya, ne iskele göğsüne uzanmaya
ne de gemilere yaslanmış sandal olacaksın
bel bağlamayacaksın eğreti sevdalara
erdemsizler birbirini mayasında barındırır
gömleğe yaka, eteğe dantel, masaya örtü olmadan
aldanmadan şarabın rengine, sıktın mı suyunu çıkartacaksın taşın
demire tutulan ateş olacaksın icabında
eritip yok edeceksin ikircimliği
sen ki korkusuz, sen ki atak
ama yalın ama yalınayak, varsın olsun
yüreğin gardiyanın olacak
göreceksin 

Müsade Özdemir